Benim Sesin Yolculuğu ile tanışmam oldukça yeni. İtiraf etmeliyim ki festivale ilk defa katıldığımda hem biraz şaşırdım hem de heyecanlandım. Bu kadar istekli genç besteciyi, genç sanatçıyı dinlemek, görmek beni kendi öğrencilik yıllarıma götürdü kuşkusuz. 1990’larda böylesi bir festival olsaydı mesleki yaşantım nasıl bir yol izlerdi diye de düşünmeden edemedim.
Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ile karşılaştırıldığında, en basitinden gündelik hayatımızdan başlayarak üretimin sağlanması için elzem koşul olan yoğunlaşarak çalışabilmeye çok da elverişli olmayan, bunun da ötesinde zaten sanatın çok da desteklenmediği bir coğrafyada yaşıyoruz. Böylesi bir iklimde, müthiş bir özveri ve emek ile gerçekleştirilen bu festivalin kendini yenileyen ve ileriye doğru iten enerjik ve dinamik yapısının neredeyse başlıbaşına bir eğitim kurumu haline geldiğini düşünüyorum. Bunun da ötesinde, Sesin Yolculuğu’nun, eğitimcisinden öğrencisine, bestecisinden icracısına kadar müthiş bir dayanışma örneği olması da şüphesiz ki onu özel bir yerde konumlandırmakta.
Bu sene onbirincisi gerçekleşecek olan festival, geçmiş senelerde olduğu gibi Türkiye’nin farklı kurumlarında eğitimlerini sürdüren genç bestecilerin elektronik medyanın kullanıldığı işlerinden solo enstrüman ve topluluklar için yazılan eserlerine kadar geniş bir yelpazede, farklı seslerin sergilendiği bir etkinlik olacak.
Festivaller hem kişiler arası iletişimi mümkün kılıyor, hem de icra edilen müzik yoluyla oluşan sinerji, gittikçe daha çok içimize kapandığımız ve yeni iletişim kanallarıyla dünyada yazılan müziği bireysel olarak takip edebildiğimiz günümüzde tam da ihtiyacımız olan bir müzikal ‘komünite’nin yaratılmasına aracılık ediyor. Bu vesile ile daha nice buluşmalara…
Füsun Köksal İncirlioğlu